BRICS tartışmasında rakamları da masaya koymak gerekiyor

Galiba BRICS konusunda yaşanmakta olan karışıklığın gerisinde, öncelikle Türkiye’nin bu örgüte üyelik başvurusunda bulunduğu yolundaki resmi açıklamanın Rusya’dan gelmesi yatıyor.

Haberin Devamı

Rusya Lideri Vladimir Putin’in dış politika danışmanı Yuri Uşakov, 4 Eylül’deki açıklamasında “Türkiye tam üyelik için başvurdu. Bunu değerlendireceğiz” diye konuştu.

Bu açıklama, iki gün öncesinde Bloomberg’ün bazı “kaynaklara” atıfla, AB’ye duyulan hayal kırıklığının da etkisiyle Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusunu ilettiği yolundaki haberiyle birleşince tartışmalar iyice alevlendi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın AB Dışişleri Bakanları ile geçen ay sonunda Brüksel’de bir araya geldiği toplantıda bir gelişme  sağlanmadığının anlaşılmasıyla birlikte, bu tartışmalar “Türkiye AB’ye, Batı’ya karşı BRICS kartını mı oynuyor?” sorusuna kadar uzandı.

Bu arada, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un tartışmaya katılıp Türkiye’nin BRICS’e dönük niyetlerini ciddi buldukları yolunda bir açıklamada bulunması ve ayrıca üye olmak isteyen ülkelerin BRICS değerleri ve kriterlerini karşılamaları gerektiğinden söz etmesi de bu tartışmanın tuzu biberi oldu.

*

Haberin Devamı

Bütün bu toz bulutunu aralayıp gerisine baktığımızda aslında haberlerin bir yönüyle çok yeni bir duruma işaret etmediğini, bu konuda önemli bir adımın geçen haziran ayında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından atıldığını hatırlayabiliriz.

Fidan önce Çin Halk Cumhuriyeti’ne yaptığı ziyaret sırasında, 3 Haziran tarihinde Pekin’deki bir düşünce kuruluşunda yaptığı açıklamada “Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği içinde olmakla birlikte BRICS gibi farklı platformlarda çeşitli ortaklarla yeni işbirliği imkânları araştırdığını” söylemişti.

Fidan bir hafta kadar sonra da 11 Haziran’da Rusya’nın Nijniy Novgorod kentinde Lavrov’un BRICS’le işbirliği arayışı içindeki ülkelerin Dışişleri bakanlarıyla düzenlediği  bir toplantıya katılmış, aynı gün Moskova’ya geçerek Rusya Lideri Putin ile görüşmüştü.

Kremlin tarafından bu görüşmeden sonra yapılan açıklamada, Putin’in Fidan’a “Türkiye’nin BRICS çalışmalarına yönelik ilgisini memnuniyetle karşılıyoruz. Türkiye’nin bu birliğin ülkeleri ile birlikte olma isteğini mutlaka her şekilde destekleyeceğiz”dediği duyurulmuştu.

Haberin Devamı

Kremlin’in bir “istek”ten söz eden açıklamasına karşılık Fidan gazetecilere açıkça üyelik başvurusundan söz etmemiş, sadece “Türkiye’nin BRICS’le işbirliğine değer verdiğini, bu örgüt içindeki çeşitliliğin kalkınma ve istikrarı artırmak için önemli bir araç olduğunu” söylemişti.

Bugün geriye dönüp bakıldığında, konunun en azından altyapısının son günlerdeki tartışmaların öncesinde zaten şekillenmekte olduğu anlaşılıyor. Ardından Putin, Erdoğan’a ekim ayı sonunda Rusya’nın Kazan kentinde yapılacak olan BRICS zirvesine katılması için davetini iletmiştir.

*

Şimdi ekim ayı sonunda Erdoğan’ın Rusya’daki BRICS zirvesine katılmasıyla bu konudaki tartışmaların iyice alevlenme ihtimaline şimdiden hazırlıklı olmalıyız.

Haberin Devamı

Ayrıca, bu zirve sırasında Türkiye’nin örgüte üyeliği meselesinde bir karar verilmesi de gündeme gelebilir. BRICS’te karar alınabilmesi için bütün üyelerin oybirliği aranıyor.

Bu durumda bugün BRICS’i oluşturan şu dokuz ülkenin Türkiye konusunda aralarında bir mutabakata varmaları gerekecektir: Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, İran, Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri...

Yine dikkat çekilmesi gereken bir husus; Kazan Zirvesi öncesinde tam üyeliğin yanı sıra çok sayıda katılım başvurusu üzerine “ortak üyelik” diye yeni bir statünün de oluşturulmakta olduğudur. Türkiye’nin başvurusunun “tam üyelik” mi yoksa “ortak üyeliği” mi hedeflediği sorusunun da açıklık kazanması gerekiyor. Putin’in danışmanı, Türkiye’nin başvurusunun “tam üyeliğe” yönelik olduğunu söylemişti.

*

Haberin Devamı

Kabul edelim ki BRICS dediğimiz zaman, kurumsallaşmasını tamamlamış, muhtelif organlarıyla işleyen bir uluslararası yapıdan söz etmiyoruz. Kuruluşu 2009 yılında dört ülke tarafından duyurulan, sonradan üye sayısı dokuza çıkan BRICS’in siyasi kimliğinin mi yoksa ekonomik yönünün mü ağır bastığı hususu bile bugün tartışma konusudur.

Kuruluş aşamasında Rusya’nın başını çektiği bu oluşum, daha çok Batı’nın uluslararası sistem ve küresel ekonomideki ağırlığını dengelemeye dönük bir hamle olarak ortaya çıkmıştı.

Özetle, BRICS henüz yolun başında olan bir örgüttür. Önemli bir nokta, bu dokuz ülkenin bazılarının da kendi aralarında çekişme halinde olmalarıdır.

Haberin Devamı

Hakan Fidan da geçenlerde bir açıklamasında BRICS’in halen “evrim sürecinde” bir örgüt olduğuna dikkat çekme ihtiyacını duymuştu. Fidan, haziran ayı sonunda Habertürk’e mülakatında BRICS’i “ekonomik amaçlı bir platform” olarak niteleyerek örgütün “kural temelli yapısal bir hali olmadığını” söylemişti.

BRICS’in AB’ye nazaran farklı ve güzel tarafı bütün medeniyetleri, ırkları bünyesinde barındırıyor olması. Biraz daha kurumsal hale dönüşürse ciddi fayda üretir” diye konuşmuştu Fidan.

*

Meselenin siyasi boyutunu bir tarafa koyup işin ekonomik yönüne baktığımızda da tartışmayı gerçekçi bir zeminde yürütebilmek için bazı somut rakamları hesaba katmak gerekir.

İstanbul’daki Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) isimli düşünce kuruluşunun direktörü, eski diplomat Sinan Ülgen’in yaptığı bir değerlendirmenin ortaya koyduğu tablo, bu açıdan bir hayli göz açıcı niteliktedir.

Ülgen, sosyal medyada da paylaştığı bu analizinde, BRICS üyeliğinin Türk ekonomisine ne getirip ne götüreceği sorusunu dış ticaret ve yabancı sermaye değişkenleri üzerinden ‘genel denge’ yaklaşımıyla değerlendiriyor. Dış ticaret açısından olumlu bir etki öngörmüyor.

Türkiye’nin dış ticaretinde AB ile ihracat-ithalat ilişkisinin dengede olduğunu, buna karşılık Çin Halk Cumhuriyeti ile “çok ciddi bir dengesizlik” bulunduğunu vurguluyor.

Ülgen, ikinci kategori olan yabancı sermaye girişlerinde 2002 yılından bugüne kadar Türkiye’ye gelen sermayenin toplamının 188 milyar dolara ulaştığını, ilk 20 ülke toplamının 171 milyar dolar olduğunu anlatıyor. Bu ilk 20 içinde Batı ülkelerden gelen yabancı sermayenin toplamı 142 milyar dolardır. Salt AB ülkeleri toplamı 119 milyar doları buluyor. Buna karşılık aynı zaman zarfında BRICS ülkelerinden Türkiye’ye yabancı sermaye girişi 14 milyar dolarda kalmıştır.

Ülgen, Türkiye’nin olası BRICS üyeliğinin Batılı ortaklarda yabancı sermaye konusunda bir davranış değişikliğini tetikleme ihtimaline de dikkat çekerek, “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım” mesajını veriyor.

Sonuçta, önümüzdeki haftalarda gündemimize iyice yerleşeceği anlaşılan BRICS meselesini tartışırken konunun bütün parametrelerini, bu çerçevede yukarıda aktardığımız rakamları da masanın üstünde tutmakta yarar vardır.

Yazarın Tüm Yazıları